14 Ocak 2013 Pazartesi

Anksiyete



B. 

Anksiyete:  Rüya  sırasında  oluşan  korku,  endişe,  stres,  korkuya  bağlı  gerilim  durumu. 

Güneş  bulutların  ardında  saklandı  uzun  süre...  Onu  seyrederken  zaman  daha  yavaş  ve zaman  daha  hızlı  geçiyordu.  Çok  uzun  zaman  sonra  ve  ansızın  akşam  olmuştu.  Saat  on sekiz  yirmi  beş  idi[18.25).  Cümlelerim  birbiriyle  çelişirken  ben  güneşi  seyretmeyi zorunlu  olarak  bıraktım  ve  kitabıma  yöneldim.  Bu  arada  annem  yemek  hazırlıyordu. Televizyonu  açtım-kitapla  iyi  uyum  sağlıyor  zannımca-ve  bu  zaman  aralığını  kitapla geçirmeye  başladım.  Kitabımın  adı:  Kendini  Bul! 

İsmi  ve  kapağı  oldukça  çekiciydi.  Yeni  başlamıştım.  Sırf  çekici  geldiği  için  bir  kitaba başlanıyorsa;  bilinmeli  ki  “yazar  gerçekten  işini  biliyor”  demektir. 

Dubleks  evimde,  geniş  odamda,  konforlu  yatağımda  uzanmış  bir  şekilde  “Kendini  Bul!” ile  kendimi  tanımaya  çalışıyordum. 



Aşağıda  annemle  babam  birbirlerine  bağırıyorlardı.  Olanları  dinlemek  için  kapıya yaklaştım  -odamın  kapısına- 

Annem:  Bu  işi  Taner’i  vermeden  de  halledebiliriz!  Neden? 

Bu  arada  Taner  ben  oluyorum… 

Babam:  Neden  ısrar  ediyorsun?      …Anlamıyorsun… 

Annem:  Onun  geleceği  ile  oynayamayız  değil  mi? 

Babam:  Tabi  ki  onun  geleceği  ile  oynamıyoruz.  Sen deli  misin,  böyle  bir  şey  olmayacak! Sadece… 

Annem babama  karşı  beni  savunuyordu.  Ben  hala olayı merak  ediyordum.  Babam  beni bir  yere/birine mi  verecekti?  Niçin?  Ya  da  annem  neden  gelecek kaygısı  taşıyordu,  benim için? 

Babam:  Sadece… 

Annem:  Sadece  ne? O an zil  çaldı.  Merdivenlerden  yavaşça  inmeye  başladım. 

Babam:  Taner! 

Babamın  bu  sesiyle  geri  çekildim.  Bu  ses  tonundan  hiçbir  zaman  hoşlanmamışımdır.  Ya çok  sinirli  olduğunda  ya  da  benim  istemediğim  bir  şeyi  benim  adıma  karar  vererek yaptığında  böyle  olurdu. 

Bunun  için  tekrar  odama  doğru  ilerledim.  İçeri  girdim.  Kapımın  anahtarını  aradım. Masamda  duruyordu.  Evin  kapısı  sertçe  kapandı. 

Bu  sesi  duyabildiğime  göre  çok  sert  kapandı.  Merdivenlerden  hızla  çıkan  biri  vardı. Ayakkabı  seslerinden  erkek  ya  da  kadın  olduğu  anlaşılmıyordu.  Ki  artık  topuklu  ile kundura  aynı  işlevi  görürcesine  imal  ediliyordu[!).Kapımı  kilitlemek  için  kapıya yöneldim.  O  sırada  kapının  kulpunu  tuttu,  müphem  şahıs.  Korktum.  Ellerim  titreyince anahtarı  elimden  düşürdüm.  Yere  eğildim  anahtarı  almak  için.  Bu  sırada  kapıdan  sertçe bir  ses  geldi.  Kafamı  kaldırdım.  Meğer  kapımdan  kurşun  geçmiş.  Anahtarımın  yere düşmesi  beni  ölümden  kurtarmıştı. 

Korkum  artıyordu.  Geniş  odam  bana  daracık  oldu.  Nereye  kaçacağımı  bilemedim.  O  an hiç  düşünmeden  kapıyı  tekmeleyerek  dışarı  çıktım.  Bu  güçle  –kapı  dışa  açılıyor-kapının arkasında  duran  şahsı  da  düşürdüm.  Birkaç  saniye  onu  incelemeye  vakit  bulabildim. Takım  elbisesi,  bu  takıma  uyum  sağlamış  –  sanırım  koşmaya  önceden  hazırlanmış  – spor  ayakkabısı  ile  yakışıklı  biri  yatıyordu  yerde.  Fiziği  de  oldukça  iyi  görünüyordu.  Özel eğitimli  bir  polis  ya  da  bir  ajan  olabilirdi[!).Ya  da  ben  çok  hayalperesttim.  Hızlıca merdivenlerden  inerek  dış  kapıya  yöneldim.  Sağa  sola  bakındım;  ama  bir  türlü  annebabamı  göremedim.  Biraz  önce  bağıranlar  yoktu. 

Hemen  dışarı  çıktım.  Gökyüzünde  bembeyaz  bulutlar  vardı.  Güneş  tam  karşımdan yüzüme  vuruyordu.  Gökyüzü  masmaviydi.  Şaşırtıcı  olan  şu  ki  biraz  önce  akşam  olmuştu. Ne  oluyordu?

 Korkum  giderek  artmıştı.  Koşmaya  başladım.  Sürekli  koşuyordum.  Koşuyordum… Koşuyordum.  Sonu  olmayan  bir  yol  gibi  duruyordu  önümdeki  yol.  Bu  güzel  havada dışarıda  kimse  olmaz  mı  yahu?  Yoktu… 

O an “Ben  Kimim?  Neredeyim?  Ne  oluyor?”  sorularını  sormaya  başladım.  Garip  bir duyguydu.  Arkamı  döndüm.  Elimi  dizlerime  koyup  öne  eğilerek  biraz  dinlenmek  istedim. Aynı  zamanda  arkamdakini  izledim.  Ama  kimse  yoktu.  Beni  takip  eden  kimse  yoktu. 

Bembeyaz  bulutlar  yerini  kapkara  bulutlara  bıraktı.  Güneş  yine  erken  yoruldu.  Mesaisini erken  bitirdi.  Bulutlar  sertçe  yağmur  yağdırıyorlardı.  Bana  mıydı  bu  kızgınlık? 

Yavaşça,  meraklı  gözlerle  etrafı  seyrederek  yürümeye  başladım.  Mevsimsel  olaylar gerçekleşirken  ben  de  değiştiğimi,  değişime  uğradığımı  fark  ettim.  Bir  an  korkuya kapılıyor  bir  an  mutlulukla  coşuyordum.  Şu  an  ise  endişelere  sarılıyordum. 

Ayakları  yerle  buluştuğunda  “şap  şap”  ses  çıkarışından  arkamdan  birinin  koştuğunu  fark ettim.  Döndüm  arkama;  üzerime  bir  mermi  geliyordu.  Tam  omzumdan  vuruldum.  O  acıyı hissettim.  Omzumdan  yere  kan  her  aktığında,  yağmur  kanı  temizliyordu.  Nedensellikler güzeldi.  Kan  akıyor,  yol  kirleniyor,  yağmur  temizliyordu.  Başımı  kaldırdım,  önümde kimse  yoktu  yine.  Ama  hala  vurulduğumu  hissediyordum. 

—Taner!  Taner…  Oğlum,  hadi  kalk  yemek  hazır. 

O da  nesi?  Rüya  mıydı?  Saat  kaç?  On  sekiz  otuz  iki:[18.32) 

Ne  yani  uyumuş  muydum?  TV  açıktı.  Evet,  en  son  annem  yemek  hazırlarken  ben  güneşin batışını  seyrediyordum.  Sonra  bir  kitaba  yönelmiştim.  Neydi:”  Kendini  Bul!” 

İçinde  bir  adamın  upuzun  bir  yolda  durmaksızın  yürüdüğü  yazıyordu.  Yağmur altında[!)Ne  garip  değil  mi?  TV’  de  de  bir  adamla  bir  kadın  birbirlerine  bağırıyorlardı. Bunları  rüyamda  görmüştüm.  

Bunların  bir  açıklaması  vardı.  Peki…  Vuruluşum… Vuruluşumun  sebebi  neydi;  rüyanın  son  noktası  olan? 

Annem  beni  uyandırmaya  çalışırken  sürekli  olarak  omzuma  vuruyordu.  En  uzun  rüyamı görmüştüm.  Ve  zaman  çok  hızlı  ve  çok  yavaştı… 13.1.13 

Bu yazı için Furkan Yetek,e teşekkürler...

KDG İlk Blog Yazısı

Yalnızlık

Blogger'daki ilk yazımdan sadece başlıktı, geriye kalan.. yer vermek istedim.. 2011 yılında başladığım blog yazılarını  2015'...

Tüm zamanların en çok okunan 3 yazısı