Eğer
hayatının son günlerini yaşıyor olsaydın neler yapmak isterdin?
Çeşitli
yazılar okurken denk geldiğim bir soru ile son veriyorum yıllar sonraki
suskunluğuma. Doğrusu, suskunluktan fazlası idi en son ayrılışım. Bir veda
yazısı sonrası tekrar dönüş bu… Ne kadar eski bir KDG olmayacaksa da burası,
yine aynı kaliteyi tutturabilirsek ne ala!
Gerçekten
de son günlerimi yaşıyor olsaydım ne yapardım? Bu soruya verilecek bir cevap
yok gibi ilk anda. Yani o kadar ani ve dondurucu ki. Ani olan ölümün getirdiği
korku değil. İsteneni karşılayıp karşılamamış olma kaygısı…
Hani şu son
günler olsa ve ‘yaşantından memnun musun’ diye sorsalar, verilecek en
doğru cevap şu olur benim görüşümce: “Acaba Allah memnun mu
bizden?”
Açıkçası bu
soruyla göz göze gelmek tüm yaşantımızı sorgulatacak kadar ağır ve hicâb
verici…
Evvel, hâl
ve ahir…
Evveli
attık ardımıza atmasına da, nasıl bir hâl üzere yaşantımız işte anın sorusu
budur zannımca… Nasıl bir yaşantımız olması gerekir ki nasıl bir hâl üzere
yaşadığımızın doğru mu eğri mi olduğuna kâni gelelim?
Evvela,
kendimi tam da şu vakit – ve her daim – denetlemeliyim ki önce ne üzere
olduğuma şahit olayım. Ardından doğru olanı bulayım ki eğriliğim varsa onarıyım
kendimi. Her an tetikte olayım ki, doğru olandan dönmeyeyim.
Bir yol bu
uzun, sonlu ve ipince bir yol… Hata ettin mi neticesi ağır bir yol. Uzundan
maksat, her öğrenilecek olanın kavranmasıyla bir sonraki öğretiye cahil
kalınacağının bilinmesidir. Sonludan maksat, hesap gününde elde olandan
başkasının fayda etmeyeceğinin, ne ekildiyse onun filizlendiğinin bilinmesidir.
Diken ekti isek batacaktır.
İncelikten
maksat ise, seni doğru yolundan yara itmek üzere bekleyen eğriliğin her an seni
takip ettiğinin, uzun olan yolun kenarlarının uçuruma yol olduğunun
bilinmesidir.
Her günü
bir öncekinden değerli kılan üzerine koyduğun hayırlardır aslında. Ey nefsim,
sanadır sözlerim uyma şeytana!
Ne mutlu
doğru istikamet üzere olanlara…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder