Dağ evindeyim. Sobayı yakmak için odunlara eşlik eden
kozalakları topluyordum. Ansızın yağmur bastırdı. Çok hızlı ve şiddetli
yağıyordu. Eve doğru koşmaya başladım. Fakat ileride bataklık olduğunu görünce
durdum.. Eve giden tek yol burasıydı. Yağmurun şiddetiyle çıkılmaz hal alan bataklığı
aşıp eve ulaşmam gerekiyordu.
Durdum. Acele etmek yerine düşündüm. Bu bataklıktan
sıyrılmalıydım. Paçaları sıvadım. Henüz içine girmediğim için mutluydum.
Montumu çıkarıp içine kozalaklarla odunları koydum. Bataklığın diğer tarafına
doğru fırlattım. Birkaç geri adım attım. Derin bir nefes alıp cesaretimi
toplamaya çalıştım. Harekete geçmek için gereğinden fazla düşünseydim,
saatlerce ıslanmış bir adam soğuk bir ormanda nelere maruz kalırdıysa öyle bir
halde kalırdım. Olağanca gücümle sıçrayarak bataklığın üzerinden süzülerek
karşı tarafa geçtim. Uzun süren bu çabam sonucu –O’nun izniyle- montumu
kucaklayıp evime koştum. Üzerimi çıkarıp duşa girdim. Çıktım.
Çayımı demledim. Sobamı yaktım. Plağı taktım. Penceremin
kıyında duran koltuğuma oturup yağmuru seyrettim. Şayet o bataklıktan geçmek
için imtina etseydim, bu keyfi tadamayacaktım.
Engeller aşılmak içindir. Sonunda mutlu olacaksan acı
çekmeye değer. Mutluluğu değerli kılan acının varlığıdır en nihayetinde. Yağmur
dindikten sonra güneş açacaktır. Sürekli kış, sürekli gece yoktur. Babama.
06.12.14