"Yazıyorum, bir kalbe giriş vizem olsun diye yazdıklarım" sözüyle başladı yolculuk. 2011'den bu yana, düşe kalka, blog silip kura kura. Mecra değiştire değiştire... Burada, orada, şurada. Yazmaya dair ne varsa. Bazen bir kalbe giriş vizendir; kağıt, kalem.
14 Ocak 2013 Pazartesi
Anksiyete
B.
Anksiyete: Rüya sırasında oluşan korku, endişe, stres, korkuya bağlı gerilim durumu.
Güneş bulutların ardında saklandı uzun süre... Onu seyrederken zaman daha yavaş ve zaman daha hızlı geçiyordu. Çok uzun zaman sonra ve ansızın akşam olmuştu. Saat on sekiz yirmi beş idi[18.25). Cümlelerim birbiriyle çelişirken ben güneşi seyretmeyi zorunlu olarak bıraktım ve kitabıma yöneldim. Bu arada annem yemek hazırlıyordu. Televizyonu açtım-kitapla iyi uyum sağlıyor zannımca-ve bu zaman aralığını kitapla geçirmeye başladım. Kitabımın adı: Kendini Bul!
İsmi ve kapağı oldukça çekiciydi. Yeni başlamıştım. Sırf çekici geldiği için bir kitaba başlanıyorsa; bilinmeli ki “yazar gerçekten işini biliyor” demektir.
Dubleks evimde, geniş odamda, konforlu yatağımda uzanmış bir şekilde “Kendini Bul!” ile kendimi tanımaya çalışıyordum.
*
Aşağıda annemle babam birbirlerine bağırıyorlardı. Olanları dinlemek için kapıya yaklaştım -odamın kapısına-
Annem: Bu işi Taner’i vermeden de halledebiliriz! Neden?
Bu arada Taner ben oluyorum…
Babam: Neden ısrar ediyorsun? …Anlamıyorsun…
Annem: Onun geleceği ile oynayamayız değil mi?
Babam: Tabi ki onun geleceği ile oynamıyoruz. Sen deli misin, böyle bir şey olmayacak! Sadece…
Annem babama karşı beni savunuyordu. Ben hala olayı merak ediyordum. Babam beni bir yere/birine mi verecekti? Niçin? Ya da annem neden gelecek kaygısı taşıyordu, benim için?
Babam: Sadece…
Annem: Sadece ne? O an zil çaldı. Merdivenlerden yavaşça inmeye başladım.
Babam: Taner!
Babamın bu sesiyle geri çekildim. Bu ses tonundan hiçbir zaman hoşlanmamışımdır. Ya çok sinirli olduğunda ya da benim istemediğim bir şeyi benim adıma karar vererek yaptığında böyle olurdu.
Bunun için tekrar odama doğru ilerledim. İçeri girdim. Kapımın anahtarını aradım. Masamda duruyordu. Evin kapısı sertçe kapandı.
Bu sesi duyabildiğime göre çok sert kapandı. Merdivenlerden hızla çıkan biri vardı. Ayakkabı seslerinden erkek ya da kadın olduğu anlaşılmıyordu. Ki artık topuklu ile kundura aynı işlevi görürcesine imal ediliyordu[!).Kapımı kilitlemek için kapıya yöneldim. O sırada kapının kulpunu tuttu, müphem şahıs. Korktum. Ellerim titreyince anahtarı elimden düşürdüm. Yere eğildim anahtarı almak için. Bu sırada kapıdan sertçe bir ses geldi. Kafamı kaldırdım. Meğer kapımdan kurşun geçmiş. Anahtarımın yere düşmesi beni ölümden kurtarmıştı.
Korkum artıyordu. Geniş odam bana daracık oldu. Nereye kaçacağımı bilemedim. O an hiç düşünmeden kapıyı tekmeleyerek dışarı çıktım. Bu güçle –kapı dışa açılıyor-kapının arkasında duran şahsı da düşürdüm. Birkaç saniye onu incelemeye vakit bulabildim. Takım elbisesi, bu takıma uyum sağlamış – sanırım koşmaya önceden hazırlanmış – spor ayakkabısı ile yakışıklı biri yatıyordu yerde. Fiziği de oldukça iyi görünüyordu. Özel eğitimli bir polis ya da bir ajan olabilirdi[!).Ya da ben çok hayalperesttim. Hızlıca merdivenlerden inerek dış kapıya yöneldim. Sağa sola bakındım; ama bir türlü annebabamı göremedim. Biraz önce bağıranlar yoktu.
Hemen dışarı çıktım. Gökyüzünde bembeyaz bulutlar vardı. Güneş tam karşımdan yüzüme vuruyordu. Gökyüzü masmaviydi. Şaşırtıcı olan şu ki biraz önce akşam olmuştu. Ne oluyordu?
Korkum giderek artmıştı. Koşmaya başladım. Sürekli koşuyordum. Koşuyordum… Koşuyordum. Sonu olmayan bir yol gibi duruyordu önümdeki yol. Bu güzel havada dışarıda kimse olmaz mı yahu? Yoktu…
O an “Ben Kimim? Neredeyim? Ne oluyor?” sorularını sormaya başladım. Garip bir duyguydu. Arkamı döndüm. Elimi dizlerime koyup öne eğilerek biraz dinlenmek istedim. Aynı zamanda arkamdakini izledim. Ama kimse yoktu. Beni takip eden kimse yoktu.
Bembeyaz bulutlar yerini kapkara bulutlara bıraktı. Güneş yine erken yoruldu. Mesaisini erken bitirdi. Bulutlar sertçe yağmur yağdırıyorlardı. Bana mıydı bu kızgınlık?
Yavaşça, meraklı gözlerle etrafı seyrederek yürümeye başladım. Mevsimsel olaylar gerçekleşirken ben de değiştiğimi, değişime uğradığımı fark ettim. Bir an korkuya kapılıyor bir an mutlulukla coşuyordum. Şu an ise endişelere sarılıyordum.
Ayakları yerle buluştuğunda “şap şap” ses çıkarışından arkamdan birinin koştuğunu fark ettim. Döndüm arkama; üzerime bir mermi geliyordu. Tam omzumdan vuruldum. O acıyı hissettim. Omzumdan yere kan her aktığında, yağmur kanı temizliyordu. Nedensellikler güzeldi. Kan akıyor, yol kirleniyor, yağmur temizliyordu. Başımı kaldırdım, önümde kimse yoktu yine. Ama hala vurulduğumu hissediyordum.
—Taner! Taner… Oğlum, hadi kalk yemek hazır.
O da nesi? Rüya mıydı? Saat kaç? On sekiz otuz iki:[18.32)
Ne yani uyumuş muydum? TV açıktı. Evet, en son annem yemek hazırlarken ben güneşin batışını seyrediyordum. Sonra bir kitaba yönelmiştim. Neydi:” Kendini Bul!”
İçinde bir adamın upuzun bir yolda durmaksızın yürüdüğü yazıyordu. Yağmur altında[!)Ne garip değil mi? TV’ de de bir adamla bir kadın birbirlerine bağırıyorlardı. Bunları rüyamda görmüştüm.
Bunların bir açıklaması vardı. Peki… Vuruluşum… Vuruluşumun sebebi neydi; rüyanın son noktası olan?
Annem beni uyandırmaya çalışırken sürekli olarak omzuma vuruyordu. En uzun rüyamı görmüştüm. Ve zaman çok hızlı ve çok yavaştı… 13.1.13
Bu yazı için Furkan Yetek,e teşekkürler...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
KDG İlk Blog Yazısı
Yalnızlık
Blogger'daki ilk yazımdan sadece başlıktı, geriye kalan.. yer vermek istedim.. 2011 yılında başladığım blog yazılarını 2015'...
Tüm zamanların en çok okunan 3 yazısı
-
Blogger'daki ilk yazımdan sadece başlıktı, geriye kalan.. yer vermek istedim.. 2011 yılında başladığım blog yazılarını 2015'...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder