Yorucu bir gün geçirmek |
Geleneksel olmayan bir yolun ağırlığını yüklendiğim günden beri, yorgunluğumu ilk kez dışa vurduğum anlardayım...
"Yazıyorum, bir kalbe giriş vizem olsun diye yazdıklarım" sözüyle başladı yolculuk. 2011'den bu yana, düşe kalka, blog silip kura kura. Mecra değiştire değiştire... Burada, orada, şurada. Yazmaya dair ne varsa. Bazen bir kalbe giriş vizendir; kağıt, kalem.
Bitmeyi bekleyen bir hikaye |
Heves mi, yoksa tutku mu? Başlasam biter mi?
Gün geçtikçe daha çok geri çekiliyorum. Yaşlanıyorum galiba :) Ne zaman hikayeyi düşünsem bir şeyler karalardım, o da durdu. Hikayenin başı var, sonu var. Ortası biraz dağınık. Bi' başlasam gerisi gelecek de, işte 6 koca yıl geçti. Heyecanımı yeniden harlamam için biraz daha vakit var gibi gibi. Hayırlısı. Başlarsam güzel bir kitap veya belki dizi gelebilir, nasipse. İstiyorum ve istemek yetmiyor... Hayırlısı inşallah.
Dijital Trafik |
Son yazacağımı ilk anda yazayım. Şu an sizde durumlar nasıl? Trafiği göz ardı edip sizi okuyan gerçek kişiler için mi yazıyorsunuz, yoksa arama botlarına hizmet eden ticari bir arayış mı söz konusu, yazılarınızda?
Bu soru bir yol ayrımı gibi. Günümüz ve gelecek daha çok SEO odaklı ve arama botları için yazılan yazılarla dolu. Ben bu konuda neredeyim? İki yolu da denedim. Trafik odaklı da yazdım, gerçek okuyucuya da yazdım. Yani sırf okunsun diye de, para kazanayım diye de yazdım. Kazandım da, okundum da. Şimdi bu yazıyı niye yazıyorum. Kendime notlar kısmına kaydetmek için :) Birkaç düşüncem var. Yol aldıkça buraya da yazarım diye düşünüyorum, nasipse. Bakalım.
Dijital Sanal Savaşlar |
Hani robotlar insanların yerini alacak filan diye yıllardır konuşulur durur. Belki de fiziksel bir yerini almayı beklemek yerine içinde yer aldığımız şu dijital dünyayı dışardan bir gözle yeniden ele almanın vakti gelmiş ve belki geçiyordur. Dijitale notumu ekledim ve şimdilik burada sonlandırıyorum.
Gelip geçici cümleler |
Her yanınızın koktuğu terli bir tişörtle, saçınızın-sakalınızın birbirine karıştığı halde uyandığınızda, karşılaştığınız tepkiyi görmeden bilemeyeceksiniz, samimi aşkın ne olduğunu.
Gelip geçici cümleler, elde etmek için kurulan samimiyetten uzak kibar kelimeler, haller belli etmeyecek size, üç ay sonra yüzden dökülen makyajın altındaki gerçeği...
Bulunduğun karenin hakkını ver |
14 Aralık 2021 günü iş çıkışında aklıma gelenleri not almıştım. İlk olarak Instagram'da paylaştığım bu notun burada da bulunmasında yarar görüyorum. Çünkü hala, anda kalabilmiş değilim... Çünkü hala, geçmişin etkisinde ve geleceğin iç kemiren karmaşasının tam içindeyim. O halde buyurun:
Çok önceleri anın tadını çıkarmak denince aklıma hep keyfii yaşamak gelirdi. Şimdilerde ise meselenin derinine indikçe, tadına varmanın, anda kalmanın keyfii, öylesine... yaşamaktan çok daha derin anlamları olduğunun farkına varıyorum. Aslında bilinçte hazır duran bilgiyi gün yüzüne çıkarıyorum. Bi' bakıma kendime itiraf ediyorum --Her ne kadar düşündüklerimin hepsini yazıya dökemiyor olsam da...
Anı yaşamak, geçmişin yıpratıcı etkisinden ve geleceğin iç kemiren karmaşasından uzakta bir yerde, derin derin, düşüne düşüne yaşamak.. Anlamını sorgulayarak yaşadığının... Kendine tekrar tekrar hatırlatarak doğru olanı...
Yıllar önce öğrendiğim sözde dendiği gibi:
"Bulunduğun karenin hakkını ver!"
Anda kal. Gelecek olan gelir, konacak olan konar... Vesselam. 14.12.21
Ay yıldızımız çok yakında uzayda! Türkiye Uzay Ajansı |
Bugün, bu gece tarihe tanıklık ediyoruz. Merakla izliyorum. Heyecan verici. Uzaklar yakın olmaya başladı.Türkiye'nin ilk uzay yolcusu Alper Gezeravcı uzaya gidiyor! Bir yerden başlıyoruz, ne güzel.
Fırlatmanın 19 Ocak 2024'te Türkiye saatiyle 00.49'da başlaması planlanıyor.
Türkiye’nin İnsanlı İlk Uzay Misyonu |
Bir milletin hayali!
İyi yolcuklar! |
Barış Özcan, Youtube Kanalında canlı yayında, oradan takip ediyorum. Eminim birçok youtube kanalı ve TV'de çeşitli yayınlarla bu heyecan katlanacak. Heyecanla takip ediyorum. Sizi de bu heyecana ortak etmek istedim.
Türkiye’nin insanlı ilk uzay görevi için özel bir peç de tasarlandı. |
Dengede miyim? |
Bu sıralar denge üzerine düşünüyorum. Birkaç aydır, hayatımdaki birçok şeyin dengesini bozmuş gibiyim ve bu denge yeniden kurulana kadar, hele bir de bunun bozulduğunu fark edemediğinde, sanki boğuluyormuşsun da hissetmiyormuşsun gibi oluyor.
Şimdi sadece içimden geldiği gibi yazabilmek bile dengeyi yeniden oturtabilmeme vesile oluyor.
Hayat öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, denge bir kez şaşınca altüst oluveriyorsun. Denge çok önemli o yüzden.
Belki de o yüzden bir elinin yukarı, diğerinin aşağıya bakması, dönen semazenin...
Vesselam.
Uzun zaman sonra, içimden geldiği gibi #1
Sohbet koyu. Al çayını gel :) |
Bu aralar mümkün olduğunca buralardayım. Müsait oldukça yeniden yazıyorum. Şimdi geçmişte o kadar yoğun içerik üretiyordum ve o kadar ciddiye alıyordum ki bu işi. Bir uğraşı olmanın ötesine geçmeye başarmıştım. Şimdi yine bir uğraşı olsun diye mi yazıyorum yoksa yine ötesine geçmeyi mi düşünüyorum, kararsızım. Karışık bir haldeyim yani. Neyse fazlaca aklımdakiler yer değiştirmeden hemen şuraya işleyivereyim.
İlk olarak burası vardı. Şu an okuduğunuz bu blog. Kalem Dile Gelince. Sonra ben burayı 2015'te sildim. Dile kolay. O kadar vakit yaz, sonra bir çırpıda sil. Evet, bunu da sürekli yazıp yazıp duruyorum. Artık yeni şeyler söyle, diyorsunuz belki. Haklısınız. Şimdi yeni bir kıpırdanmayı yazıyorum. Önceki gibi silmek yok. Arşiv olsun diye yayınlamak var. Yayınlamamışsam da taslakta dursun, var. Buraya yazacak kadar değerli görmediklerim, orada burada şurada ömür tüketmekte. Türlü defter, ajanda, telefon notları... Ne olacak onlara? Ha elbette yayınlamak gibi bir zorunluluk yok. Okunması gibi bir zorunluluğunun olmaması gibi. İşte burada yine mesele "neden yazıyordum ki?" sorusuna geliyor. Yani konuyu evirip çevirip buna getiriyorum ya, helal olsun :)
Tamam, şimdi "bu blogdan sonra ne olmuştu"ya geçelim.
Öncelikle belirteyim, 2018 yılında Kalem Dile Gelince alt alan adını tekrar alabilmek beni mutlu etti. Ne yapacağımla ilgili bir planım olmasa da benimle olmalıydı. Öyle de oldu. Bloggera Kalem Dile Gelince'yi (KDG) yeniden tanıttım. O da bana "halloldu bil" dedi. Eyvallah. Neden? Çünkü biliyorum, bazı silinen veya daha çok kaldırılan blogları yeniden kabul etmiyor. Bizi etti. Sağ olsun.
Hani yukarıda sildim demiştim ya. Hah, işte yaklaşık 2 yıl kadar sonra 2017 yılında yeniden kurcalanmaya başladı aklım. Bir şeyler yapmalıydım, ama ne!
Kıraatane, dedim adına. Kıraatane Blog. Dijital okuma platformu. Yakıştı. Logosunu çizdim. Yazılarını planladım. Kalem Dile Gelince gözden düşmemişti, sadece eski yazıların birçoğunu yazdığım kağıtlarıma ulaşamadığım zamanları doldurmak için yeni şeylere meyletmiştim. Bilgisayarda bulunan eski yazılarımı KDGye yükledim. Arada bir de sözler ekledim. Öylesine gibiydi. Hani, olsa da olurdu, olmasa da. Gayet iyi. Sorun yok.
Kıraatanede ise daha güncel gibi duran, aktif yazarlığımı sürdürebileceğim bir alan açmıştım kendime. -- Bloggerın en sevdiğim noktalarından biri de, topluluk. Topluluk bağı o kadar güçlü ki! Yani, bugün git, unuttur kendini. Yıllar sonra bambaşka blog olarak farklı bir isimle dön. Hoş geldin yeniden, diye karşılanıverirsin. Hakikaten. Bu güzel bir his. Bu topluluk hissini bir başka mecrada deneyimlediğim söylenemez.
Neyse, Kıraatane diyorduk. Burası bana güzel yazıları üretmem için yeni bir alan açtı. Yazdım. Yazdım ve yazdım. Yazı dizisi olarak her salı sizinle paylaştığım Konuşmamız Gerek yazı dizisi harika geri dönüşler almıştı. Şimdi dahi en çok okunan yazı bunlardan biri. Hoş, şimdi onlar kitap vesilesiyle yayında görünmüyor. Kitabı okuyunuz, efendim :) 🤷♂️
Yıllar geçti, derken 2021 yılına geldiğimizde, yine bir ocak ayında, Kıraatane için nokta kom alan adı aldım. Bloggera ufak bir ara verip wordpress altyapısına taşındım. İyi de oldu. Yalnız burası biraz farklıydı. Amacım dışına çıkıp çıkmadığımı sorgular olmuştum. Zira, ben uğraşı diye başladığımı sandığım şeyi işim olarak görmeye başlamıştım. Öyle ki, Kıraatane kom olunca yatırım yapmam gerektiğini düşünerek daha çok üzerine yüklenmiştim. Yani üretmeliydim ki reklam gelsin. Reklam gelsin ki ürettiklerimin karşılığını maddi olarak çıkarayım ve böylece bir yıl sonunda Dijital İçerik Üreticilik anlamında hem alan adının hakkını vereyim hem de biraz da kazanayım, filan...
Gri ajandam var. 5 yılı içine sığdırabilen koca yürekli ajanda. 6. yılda bana veda etti :) İyi bile dayandı, anca yaz yaz, sayfaları doldu. Bu ajandada 2020 yılında şunları not etmişim Kıraatane için:
"Kıraatane neden var? Kıraatane, bir işe başlayan gencin istikrar sağlamasına yardımcı olmak, onun amacını diri tutmasına destek olmak için var. Peki, nasıl? Yazılarla motive ederek."
Eh, kabul ediyorum. Büyükçe bir vaat. Amacın hasıl olmuş olmaması bir yana, bu minvalde yazılan yazılara rastlamak zor. Konuşmamız Gerek yazı dizisi belki bunu sağlamış olsa da, birine destek olacak motive edici içeriklere yaklaşamamıştır bile. Bilmiyorum belki başka bir amacı vardı Kıraatane'nin. O sıralar bunu yazmışım :)
Kıraatane için şunları da not etmişim:
"İleride ne gibi planlarım var? Kıraatane ileride bir matbaa, yayınevi markası olabilir mi? Ya da bir işletme? Buradan beklentim nedir? Neden kurulmuştu bu blog? Y kuşağına hitap eden değerli, anlamlı içerikler üretmek."
Peki, geldiğimiz noktada ne oldu?
"Kalem Dile Gelince blog olarak kalacak. Domain alınmayacak. Kıraatane blogspotta da olacak, alan adı da alınacak." 🤦♂️
Aynı notta daha neler var neler de, ben şimdi konuyu çok dağıtmadan içlerinden çekiyorum :)
"Kıraatane'nin geleceği soru işaretleri ile dolu. Bakacağız :)" 22.11.20
Bu tarihli nottan 2 yıl sonra ise aynı yere şu "bakacağız" cümlesini daire içine alarak şunu not etmişim Kıraatane ile ilgili:
"Baktık. 21.12.21 itibarıyla nokta komdan blogspota geri döndük." 18.4.22
Tarihler, tarihler... Benim için tarihler önemli ve anlamlı. Her yerde sayılar var :) Bununla ilgili günlük de tutmuşum, biraz inceledikten sonra yayınlanabilir düzeyde ise onu da Kıraatane'de yayına hazırlayabilirim. Bakacağız :)
-- Buraya kadar okuduysanız, teşekkür ederim. Biraz soluklanalım. Ben de yukarıya yazdıklarımı tekrar okuyup gözden geçireyim. Birazdan devam.
Umut hep var |
Ocak ayının gri perdesi üzerimize çöktü. Dışarıda kar taneleri hüzünlü bir dansla düşerken, içimde de bir melodi çalmaya başladı. Bir yılın başlangıcı gibi görünse de, bu Ocak ayı sanki içimdeki soğuk rüzgarları getirdi.
Gökyüzü bulutlu, sanki benim ruh halimi yansıtırcasına. Pencereden dışarı baktığımda, karla kaplı sokaklar bomboş. Belki de herkes, bu soğuk günlerde içine çekilmiş, kendi dünyasında bir yerlere gitmiş gibiydi.
Giyinip dışarı adım attığımda, havanın soğukluğu yüzüme çarpıyor. Adımlarım, kar altındaki kaldırımlarda hüzünlü bir çıkış arıyor gibi. Belki de bu soğuk Ocak günü, içimdeki buzların erimesine bir vesile olabilir.
Kafede oturuyorum, sıcak bir içeceği yavaş yavaş yudumluyorum. Gözlerim daldı, uzaklara gittim. Belki de içimdeki bu hüzün, geçmişten gelen anılarla karışmış bir özlem. Yeni bir yıl, yeni başlangıçlar getirmeliydi, ancak bazen geçmişin gölgesi, yeninin ışığını gölgede bırakıyor gibi.
Eve döndüm, odamın penceresinden dışarı bakıyorum. Kar hala düşüyor, sessizce, düşündüklerimi paylaşırcasına. Belki de bu soğuk Ocak ayı, içsel bir derinliği keşfetme zamanıdır. Belki de bu hüzün, yeni bir umut filizlenmesine yol açabilir.
Ocak ayının gri tonları arasında, belki de bir parça renk bulabilirim. Belki de bu hüzün, içsel bir dönüşümün başlangıcıdır. Yılın henüz başındayız, umut hep var.
* Yapay Zekayı test ediyorum. Bu da onun öğrendiklerinden ortaya çıkanlar :)
Bir gün daha |
Bugün her zamankinden biraz daha enerjik kalktım. Belki de içsel bir motivasyon rüzgarı esiyor üzerimden. Güneşli bir sabah, pencereden içeri giren ışıklar günü aydınlatıyor. Kendi içimdeki güneşin de parlaması için bir gün daha.
Kahvem bu sabah daha bir hoş kokuyor. Bir fincanın içindeki sıcaklık, içimde bir neşe yaratıyor. Günün getirecekleriyle baş etmek için hazır hissediyorum kendimi. Belki de bu gün, bir şeyleri değiştirmek, yeni bir başlangıç yapmak için uygun bir gün olabilir.
Giyinirken aynada kendime bakıyorum. Bugün kendimi iyi hissetmek istiyorum. Belki de sadece kendim için, içimdeki güzellikleri dışa yansıtmak için. Hayat biraz da bakış açısı meselesi, değil mi?
İşte yola çıkıyorum. Bugün biraz daha dikkatli olmalıyım, etrafımdaki güzellikleri kaçırmamak için. Belki de yolda karşılaşacağım bir gülümseme, bir tesadüf beni günümde güzelleştirebilir.
Kütüphanede dolaşmak istiyorum bugün. Kitapların arasında kaybolmak, farklı dünyalara yolculuk etmek, kelimelerin büyülü dünyasında dolaşmak... Belki de orada, hayatımı değiştirecek bir cümle bulurum.
Akşam oluyor, güne veda ediyorum. Bugün bir şeyler başardım, küçük olsun büyük olsun. Belki de en önemlisi, kendime biraz daha yaklaştım. Yarının getirecekleriyle dolu bir sayfa daha açıldı bugün. Nelerle dolu olacağını bilmiyorum, ama heyecan duyuyorum.
* Yapay Zekayı test ediyorum. Bu da onun öğrendiklerinden ortaya çıkanlar :)
Bugün biraz gri gibi başladı sanki. Hava bulutlu, sanki gökyüzü de hissetmiş gibi. Ama neyse ki pencereden dışarı bakınca, o gri tonlarında bile bir güzellik var. Belki de hayatın güzellikleri, gri anlarda bile gizlidir
Kahvem elimde, bugün biraz daha güçlü içtim. İyi bir başlangıç yapmak için enerjiye ihtiyacım var. Belki de bugün farklı bir şey denemeliyim. Belki de rutinden çıkıp, küçük bir macera yaşamalıyım. Kim bilir?
Masanın üzerinde duran eski defterimi alıyorum. Sayfalar arasında kaybolmak, geçmişteki düşüncelere dalıp gitmek hoşuma gidiyor. İnsanın kendini keşfetmesi, geçmişiyle yüzleşmesi, bir nevi içsel bir yolculuk gibi.
Bugün belki de biraz daha yavaş yaşamalıyım. İşte bu an, şu anda tam da burada, önemli olan. Telefonu bir kenara bırakıp, etrafımdaki seslere kulak vermek istiyorum. Belki de bir kuşun ötüşü, bir çocuğun kahkahası, hayatın içindeki gerçek mücevherlerdir.
Evimin köşesinde duran bitkiyi suluyorum. Belki de benimle konuşuyordur, kim bilir? Doğa ile iletişim kurmak, insanı gerçekten rahatlatıyor. Belki de biraz daha duyarlı olmalıyım çevreme, kendime, yaşamın ta kendisine.
Bu günün getireceği sürprizlere açık olmalıyım. Belki de karşıma çıkacak yeni bir fırsat, yeni bir insan, hayatıma renk katacak bir detay olabilir. İyi ya da kötü, hepsi bir deneyim, hepsi bir öğrenme süreci.
* Yapay Zekayı test ediyorum. Bu da onun öğrendiklerinden ortaya çıkanlar :)
Çay ve Kız Kulesi |
Evimizin penceresinden dışarı bakıyorum. Bugün hava nasıl güzel, öyle değil mi? Güneş, yumuşak ışıklarıyla odama doluyor, sanki içimi ısıtıyor. Bir fincan kahve elimde, sıcaklığı avuçlarıma yayılıyor. Bu sabahki kahvem, tam da ihtiyacım olan türden; içimi ısıtan, huzur veren bir lezzet.
Masanın üstünde duran eski bir fotoğrafı alıyorum elime. O günleri hatırlıyorum; güldüğümüz, ağladığımız, birlikte geçirdiğimiz anları. Gözlerim doluyor, ama bu gözyaşları içimi ferahlatıyor. Zaman ne kadar hızlı geçiyor, değil mi? Ancak bu an, bu anın değerini bilmeliyiz.
Hemen yan tarafta, pencerenin kenarında duran çiçekler var. Onlara her sabah selam veriyorum. Bugün bir tanesi daha açmış, rengarenk yapraklarıyla göz kamaştırıyor. Doğanın güzellikleri, beni her zaman şaşırtıyor. Belki de hayatın güzellikleri, bu küçük ayrıntılarda gizli.
Evin içinde hafif bir melodi çalıyor. O eski şarkı, hatıraları canlandırıyor. Ne güzel anılar biriktirmişiz. İnsanlar, evler, müzik; hepsi bir araya gelince, hayat bir masal gibi oluyor.
Bugün bir planım yok, sadece bu anın tadını çıkarmak istiyorum. Belki bir kitap okurum, belki biraz müzik dinlerim. Belki de sadece pencereden dışarı bakar, dünyanın akışına kendimi kaptırırım. Her şeyin yolunda olduğu, sıcacık bir gün daha. İyi ki bu anı yaşıyorum, iyi ki hayat böyle güzel.
* Yapay Zekayı test ediyorum. Bu da onun öğrendiklerinden ortaya çıkanlar :)
Blogger'daki ilk yazımdan sadece başlıktı, geriye kalan.. yer vermek istedim.. 2011 yılında başladığım blog yazılarını 2015'...